Kayıtlar

Teşkilat - Ana karakteri yok etmek mi, yok saymak mı?

Senaristlerle ilgili çok söylenilen bir söz vardır ''karakterinizden nefret edin'' diye. Evet, bir hikayenin anlatılabilmesi için ana karakterin zor durumlara düşmesi, düştüğü durumu çözmek için farklı çözüm yolları üretmesi ve seçimler yapması gerekir. O yüzden karakterden nefret etmek oldukça başarılı bir stratejidir. Ana karakterimi nasıl yok ederim, ona nasıl eziyet ederim soruları sizi gittikçe daha zor durumlar yaratmaya iter. Ve hikayenin ileri gitmesi için gereken gücü verir. Peki ya karakteri yok etmek yerine yok saymaya çalışırsanız? TRT'nin geçen sezona rekor reytinglerle başlayan dizisi Teşkilat'da yaşanan tam olarak bu. Dizinin ana karakteri Serdar, sevdiği kızın düşman ajanı olduğunu öğrenen bir istihbaratçıdır. Ailesi ırkçı bir saldırıda ölmüş, MİT tarafından yetiştirilmiştir. Yani seyircinin empati yapması için gereken her şey vardır. Sevdiği kızın ihanetiyle, ekip arkadaşlarının güvensizliğiyle, düşmanların planlarıyla uğraşması gereken bir ana

Teşkilat: Biraz parlayan kadın karakterlerin hazin sonu... Anlamlı hikayeler kurmak yerine mış gibi yapma hastalığı...

Teşkilat dizisini ilk bölümlerde kadın karakterlere bakış açısı sebebiyle biraz övmüştüm. Çünkü kadın karakterleri olayların dışında, iyileştirici rollerde değil; olayın içinde, aksiyon alan rollerde yazmışlardı. Üç kadın karakter de ajandı. Ama maalesef oldukça erken konuşmuşum. Çünkü üç kadın karakter de vasıfsızlaştırıldı.  Önce başrolümüz Zehra karakterini ele alalım. Operasyon yöneticisi, mantıklı, rasyonel kararlar alan bir karakter olarak bize tanıtılmıştı. Böyle bir karakteri izleyeceğim için sevinmiştim. Anneydi ve çocuğunu görevi için bırakmıştı. Yerli dizilerdeki klasik bakire ve salak bir kadın karakter değildi. Geldiğimiz son bölümlerde ise Serdar ile yakın yazmak uğruna karakterin bu özellikleri göz ardı edildi. Yakışıklı ajanla karı koca numarası yapmak, aktrismiş numarası yapmak, kumar masasındaki şuh kadın numarası yapmak gibi hikayeye ya da karaktere zerre katkısı olmayan aksiyonlar yazılıyor kendisine. Bu aksiyonlar onu nereye götürecek? Ne senaristin ne oyuncunun um

Camdaki Kız ve Prenses Diana...

Resim
Masumlar Apartmanı, Kırmızı Oda, Camdaki Kız ve onlar kadar reyting almasa da Doğduğun Ev Kaderindir dizileri geçtiğimiz sene oldukça konuşuldu. Bu dizilerin hepsinin ortak noktası Gülseren Budayıcıoğlu isimli bir psikiyatrın kitaplarından uyarlanmış olmaları. Camdaki Kız serinin son halkası ve kısıtlamalarla büyütülmüş bir kadının hikayesini izleyeceğimizi düşündürmüştü bana. Dizinin içindeki kadın karakterin hayatının sadece romandan değil, Prenses Diana'nın hayatından esinlemiş olduğu ise bence çok net çünkü pek çok sahne birbirine benziyor. Ama iki karakterin yansıtılışı oldukça farklı. Bu noktada bir The Crown fanı olarak ister istemez iki anlatım arasında karşılaştırma yapıyorum. Diana ile The Crown'da ilk tanıştığımız sahne, iki ana karakterin tanışmasının dışında, Diana'nın ablasının uyarısına aldırış etmeden prensle tanışmayı kafayı koyduğunu ve durumu nasıl manipüle ettiğini de bize anlatıyordu. Ya da Balmoral testinde doğayı, avlanmayı seven bir kız olarak tanıdı

Teşkilat: TRT’nin istihbarat dizisinde bir aşk üçgeni.

Resim
Bir yerli dizi izleyicisi olarak sevdiğim bir yönetmen (Yağız Alp Akaydın, Yaz’ın Öyküsü) ve sevdiğim bir oyuncu (Çağlar Ertuğrul) birlikte dizi çekecek dediklerinde, sadece dizinin TRT’ya yapılıyor olması beni endişelendirmişti. (Hala endişelendiriyor. TRT dizileri son yıllarda yaptığı diziler iyice topluma mesaj verme amaçlı şeylere dönüştüler.) Maalesef bu konuda elden bir şey gelmiyor. Dizinin istihbarat kısmını nasıl yorumlayacağı az çok belli olsa da ben daha güvenli bir konu olan aşk üçgenini yorumlamak isterim. Çünkü oraya yorum yapmamıza halen izin var sanıyorum:) Dizinin senaryosunu Ethem Özışık’ın ekibinin yazdığı söyleniyor. Kendisinin stilini bilenler ilk bölümde ölecek karakteri çoktan aramaya çıktı bile.:) En favori aday aşağıdaki fotoğrafta gülümseyen kız olsa da  ben bunun olayın bütün heyecanını söndüreceğini düşünüyorum. İlk bölümü henüz izlemedik. Senaristin ne yazdığını bilmiyoruz ama ben tahmin etmeyi hep eğlenceli bulmuşumdur. Kendi tahminlerimi yazayım. Öncelikl

The Crown neden tartışma yarattı? 5. ve 6. sezonda bizleri neler bekliyor?

Resim
Tarihi olaylar ve entrikalar dikkatimi çektiğinden favori dizilerimden biri elbette The Crown. Dizi oldukça popüler olmakla birlikte son günlerde Birleşik Krallık'ın Kültür Bakanı dahil olmak üzere pek çok kişi, dizinin bölümleri başlamadan önce ''gerçek olmadığı, kurgu olduğu'' uyarısının gelmesi gerektiğini söylüyor. İlk 3 sezonda böyle bir sorun yokken neden 4. sezon sonrası ortalığın karıştığını insan ister istemez merak ediyor. Nedenini anlamak için popülarite anketlerine bakmak yeterli olur sanıyorum. Prenses Diana, boşanma sürecini başlatan Panorama röportajında Prens Charles'ın değil, oğlu Prens William'ın kral olmasını istediğini söylediğinden beri İngilizlerin favori anket konularından biri bu. The Crown'un yeni sezonu sonrası yapılan anketler Charles'ın 5 puan birden düştüğünü, William'ın 8 puan önde olduğunu gösteriyor. Charles'ın -kral olsa bile- saygı duyulan bir kral olması artık imkansız gibi görünüyor. Ve henüz boşanma aşamas

Kraliçe, Thatcher, Prenses Diana ve The Crown

Resim
The Crown'un 4. sezonunu Kraliçe, Thatcher ve Prenses Diana gibi etkileyici kadınları izleyeceğimiz için oldukça merakla bekliyordum. The Crown oldukça özenli bir şekilde çekilen; kostümlerin, dekorların, müziklerin, hatta diyalogların bile muhteşem kalitede olduğu bir dizi. Yine de sezonu bitirdiğimde bir şeyler eksik kaldı benim için. Karakterlerin her yönünü göstermek, onlara fırsat vermek isterken hiçbirine veremediklerini düşünüyorum. Neden anlatayım. Kraliçe'yi ele alalım. Bugüne kadar politikaya karışmamaya çalışan Kraliçe'nin Commonwealth üzerinden kendi başbakanı ile çatışmasını izledik. Kraliçe, Afrika'da bir diktatöre ekonomik yaptırımlar uygulanmasını istiyor ama Thatcher bunu kabul etmiyor. Sonraki konuşmalardan Thatcher'ın oğlunun Afrika ile ticarete atıldığı ve ekonomik bağlantıları nedeniyle böyle bir karar almış olabileceği laf arasında bize veriliyor. Ama o kadar laf arasında ki izleyenleri çoğu kaçırmıştır. Oysa Kraliçe'nin başbakanına karşı b

Nedir bu güçlü kadın karakter? (Bir seyirci olarak beklentilerim)

Yerli dizi ve filmlerde “güçlü kadın karakter” görme isteği seyircilerin ve oyuncuların ortak isteği sanırım. Ne zaman bir oyuncu röportajı okusam buna rastlıyorum. Seyircinin bir kısmı da bunu bekliyor. Dünyada hızla yayılmaya başlayan bu akımı ise senaristlerimiz pek sevmemiş gibi görünüyor. 1982 yapımı İffet filmindeki kadın karakter anlatımı ne yazık ki günümüzde halen popüler. Bu gericiliklerini bir türlü anlamasam da uzun süre İffet’e devam edemeyeceklerini biliyorum. Şu bir gerçek, gençlik nereye gidiyorsa dünya oraya gider. Ve gençliğin İffet izlemek istemediğine eminim. En azından ben istemiyorum. Seyirci olarak benim kafamdaki güçlü kadın karakter ile senaristlerin aklındaki güçlü kadın karakter olgusunun oldukça farklı olduğuna inanıyorum. Senaristlerimiz yerli dizilerde topuklu ayakkabılar giyip ona buna laf sokan kadınları güçlü olarak adlandırıyorlar. “Özgürce dilediği kıyafeti giyebilmek” ve “susmamak” güçlü kadınların bir imgesi olsa da Y kuşağından bir seyirci olarak g