Camdaki Kız ve Prenses Diana...

Masumlar Apartmanı, Kırmızı Oda, Camdaki Kız ve onlar kadar reyting almasa da Doğduğun Ev Kaderindir dizileri geçtiğimiz sene oldukça konuşuldu. Bu dizilerin hepsinin ortak noktası Gülseren Budayıcıoğlu isimli bir psikiyatrın kitaplarından uyarlanmış olmaları. Camdaki Kız serinin son halkası ve kısıtlamalarla büyütülmüş bir kadının hikayesini izleyeceğimizi düşündürmüştü bana. Dizinin içindeki kadın karakterin hayatının sadece romandan değil, Prenses Diana'nın hayatından esinlemiş olduğu ise bence çok net çünkü pek çok sahne birbirine benziyor. Ama iki karakterin yansıtılışı oldukça farklı.

Bu noktada bir The Crown fanı olarak ister istemez iki anlatım arasında karşılaştırma yapıyorum. Diana ile The Crown'da ilk tanıştığımız sahne, iki ana karakterin tanışmasının dışında, Diana'nın ablasının uyarısına aldırış etmeden prensle tanışmayı kafayı koyduğunu ve durumu nasıl manipüle ettiğini de bize anlatıyordu. Ya da Balmoral testinde doğayı, avlanmayı seven bir kız olarak tanıdığımız ve ailenin güvenini böyle kazanan Diana'nın daha sonra şehir hayatını sevdiğini görüyorduk aslında. Kameralardan rahatsız olduğunu söylerken bir taraftan hoşuna gittiğini nişandan sonra saraya giderken Emma Corrin bize beden dili ile anlatıyordu. Bu sahnelerden bahsediyorum çünkü hepsini Camdaki Kız sahneleri ile karşılaştırabilirsiniz. Prenses Diana yerli diziyi yazan senaristlerin gördüğünün aksine sadece çıtkırıldım, zayıf, büyümesi gereken bir kadın değildi. Prensten ya da o hayattan etkilenmişti ve o hayatı yaşamak istiyordu. Onu bu kadar görkemli ve unutulmaz yapan başka özellikleri de vardı. Sadece saf bir bakire değildi. The Crown'un yeni sezonunda onun bu özelliklerini daha net göreceğimizi umuyorum.

Camdaki Kız'da Burcu Biricik'in oynadığı karaktere dönersek Diana'nın aksine onu oldukça tek boyutlu bir karakter olarak görüyoruz. Dizide masum olmak ve eziyetlere katlanmak dışında pek bir aksiyonu henüz yok. Yerli dizilerde gördüğümüz tipik bir kadın karakter aslında. Kadın karakterlerin dövülmesine, yakılmasına, uçurumdan atılmasına, bir yerlere kapatılmasına, tecavüze uğramasına ve tüm bunlar olurken aptalmış gibi durmalarına alışmışız maalesef. Korsesi ve yedikleri üzerinden eziyet gören Burcu Biricik'in oynadığı karakter -diğer kadın karakterlerimizin yaşadığı fiziksel şiddeti düşünürsek- şanslı bile kalıyordu denilebilir ama son bölümdeki bekaret sahnesi uzun zamandır hiçbir dizide görmediğim kadar kadını aşağılayıcı bir sahneydi. Bu tür sahneleri en son Hazal Kaya'nın sahneyi reddedişi ile kapattığımızı sanıyordum. Yanılmışım.

Malum sahnenin Diana'nın bekaret testi dedikodusundan esinlenildiğini düşünüyorum. Yalnız 40 sene önceki hayat koşulları ile günümüzdeki hayat koşulları aynı değil. Günümüzde olmayan hatta yasak olan bir testin televizyonda böylesine gösterilmesi ve dramatik bir şova dönüştürülmesini oldukça çirkin ve yanlış buluyorum. Hazal Kaya'nın malum sahneyi reddedişi 10 sene sonra bile hatırlanırken, Burcu Biricik'in bu sahneyi oynaması elbette hanesine eksi olarak yazacaktır ki benim için öyle oldu. Bunu yazan, yöneten ve izin veren herkes hatalı elbette.  

Oysa başrol için seçilen Burcu Biricik, başarılı bir oyuncu seçimiydi. Yanına seçilen erkek oyuncunun tanınmayan bir isim olması onun hikayesini gölgelememesi için önemliydi. Burcu, Hayat Şarkısı'nın ilk 7 bölümünde oldukça aykırı bir karakteri çok başarılı bir şekilde canlandıracak gibi olmuştu. Sonra karakterin tüm dramı elinden alınıp basit bir karaktere dönüştürüldü. Aynı hatayı burada da yaptığını görüyorum. Üstelik bu sefer kariyerini de etkileyecek bir hata yaptı. 

Dizide bekaret takıntılı olan tiplerin haklı, güçlü, aşık olunacak insanlar olarak değil ruh hastası olarak gösterilmeleri ve Nalan'ın bu bekaret takıntısını bir noktada bırakıp kendi hayatını yaşayacağını da düşünürsek bana dizi Sefirin Kızı'ndan bir tık önde görünmüştü (bu bir başarı değil, biliyorum): ama o sahneyi yazan zihniyetin olaya Sefirin Kızından daha duyarlı yaklaşması kesinlikle mümkün değil. Dizinin gidişatını tehlikeli buluyorum bu nedenle. Daha ileri gidebilirler ve bunu durdurmak için tepki vermekten başka çaremiz yok. 

Nalan'ın ilerde özgürlüğü tatması, büyümesi, olanlara karşı koyması izlenecek şeyler olabilirdi. Ama artık bunu umursamadığımı fark ettim. Ben Gülseren Budayıcıoğlu'nun dizilerinin yapay dramlar değil gerçek dramlar sunduğu için başarılı olduğunu düşünmüştüm. Tamam kadınların üzerinde kurulan bekaret baskısı gerçek ama o sahne gerçek değil. Artık karakterle empati yapmak, üzerindeki baskılara üzülmek imkansız benim için. 

Camdaki Kız oldukça popüler bir hikayeyi alıp ona rayından çıkardı bana göre. Hatalarıyla, doğrularıyla, hırslarıyla ve güzelliğiyle Diana gibi bir kadını anlatmak varken, reyting için oldukça basit bir yöntem seçildi. Bu döngüyü bir türlü aşamıyoruz maalesef. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Teşkilat - Ana karakteri yok etmek mi, yok saymak mı?

Çağlar Ertuğrul ve Deniz Baysal tekrar aynı dizide olmasın lütfen!

Netflix’de izleyecek bir şey bulamayanlardan mısınız?