Amazon Prime’dan pazarlama derslerine konu olacak bir strateji :)

Amazon Prime bugün ilk Türk dizi projesini açıkladı. Duyurulan proje ile bir an heyecan yapsak da keyfimize limon sıkılması elbette fazla uzun sürmedi. (Burası Türkiye sonuçta) Prime Video’nun ülkemizdeki pazarlama stratejisi bence üniversitelerde okutulmalı. Böyle bir strateji gerçekten enteresan çünkü :)

Netflix’in Amerikan özentisi dizileri hakkında epey eleştiri gelmişti biliyorsunuz. O nedenle Amazon Prime’ın Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabını uyarlayacağı haberi özellikle Twitter’da sevinçle karşılandı. Çünkü gerçekten yerel bir içeriğimiz olacaktı. Hemen hangi oyuncular oynasın tartışmaları başladı ki insanların böyle bir konuda heyecanlı olması satış için gerçekten önemlidir. Normalde firmalar bunun ekmeğini sonuna kadar yemek isterler. Cansel Elçin, Mert Fırat gibi orta yaşlı isimler önerilirken herkes için buzz-kill olan haber gecikmedi. Yönetmeni ya da senaristi belli bile olmayan proje için çoktan Çağatay Ulusoy ile anlaşılmış. Kendisi dizinin hem yapımcısı hem oyuncusu olacakmış ki bu genelde bedava oynamak demektir. Zaten başka türlüsü olmazdı. Bana kalsa ben bedava bile oynatmam ama işte Erik Barmack’ın da içinde olduğu “bizim tanıdık oyuncu var memleketten, o oynasın, rol yabancıya gitmesin” hemşericilik ağı, seyircinin hayal kurmasına bile izin vermiyor.

Ve pazarlama stratejisinin meyvelerine gelelim. Çağatay Ulusoy haberi ile birlikte bir roman uyarlaması olarak bakılan projeye artık soap opera olarak bakıyoruz.  “Hangi oyuncu oynasın?” hevesimiz bitti. Amazon Prime’ın marka algısı Netflix’in rakibinden, Netflix’in yandan yemişine döndü. Sizi bilmem ama bu pazarlama stratejisinden en çok yararlanan Netflix gibi görünüyor.

Yabancılar bilmez: Türkiye’de seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınıp yerine devletin atadığı kayyumlar vardır. Çağatay Ulusoy’un bu rolü alması da bana bunu hatırlatıyor. Hakan Muhafız gibi tırt roller olsa önemsemem ama bir kitap uyarlamasına kayyum atar gibi oyuncu atamak yerine gerçek bir seçme yapılmalıydı. Kendisi bir yönetmenin ya da bir senaristin seçimi değil. Seyircinin ya da okuyucunun seçimi hiç değil. Bu rolü almasının tek sebebi Erik Barmack’ı Netflix ile çalışırken tanıyor olması. Role uygun mu diye hiç düşünülmediğine eminim. Ülkede liyakatsızlık maalesef her yerde.

Bu konuda Yiğit Güralp’in çok hoşuma giden bir tespiti var. “Televizyonları bitiren kadroyu bize dijital diye yutturmaya çalışıyorsunuz“ demişti. Bütün dijital platformlarda aynı oyuncular, aynı yapımcılar.... Bize seçme şansı bile kalmıyor. Televizyonda bedava izlemediğim şeyleri para vererek izlememi bekliyorlar. En azından televizyonda reytingler sayesinde torpile dur diyebiliyoruz. Dijital platformlarda o da yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Teşkilat - Ana karakteri yok etmek mi, yok saymak mı?

Çağlar Ertuğrul ve Deniz Baysal tekrar aynı dizide olmasın lütfen!

Teşkilat: Biraz parlayan kadın karakterlerin hazin sonu... Anlamlı hikayeler kurmak yerine mış gibi yapma hastalığı...